Belki de oyun dünyasının en büyük meme konusu haline gelen oyunların başında gelir Skyrim. Peki neden hala bu kadar çok oynanıyor, Skyrimi bu kadar eşsiz kılan şey ne ve ben niye bu oyuna aşığım? Bu soruların cevaplarını sonraki paragraflarda sizlere anlatmaya çalışacağım.
The Elder Scrolls serisinin 5. Oyunu olan Skyrim 11 Kasım 2011 yani 11.11.11 tarihinde PC, PS3 ve XBOX 360’a çıkışını gerçekleştirmiştir. Eleştirmenlerden ve aynı zamanda oyunculardan geçer not alan bu oyun, günümüzde hala delilercesine oynanmaktadır. Bunun da farkında olan Bethesda, oyunu PS4, Xbox one, Switch, PSVR ve hatta Alexa’ya dahi çıkarmıştır. Skyrim’in günümüzde dahi bu kadar çok oynanmasının en büyük sebeplerinden biri de, oyuncuya, oyunun dünyası üzerinde inanılmaz bir serbestlik tanımasıdır. Öyle ki, oyunun intro kısmından hemen sonra sizi açık dünyaya bırakıp bir daha da elinizden tutmaması, sizi keşfe zorlaması o dönemde ve hatta günümüzde bile çoğu oyunun yapmadığı bir şeydir. Tabii her şey serbestlikle açıklanacak kadar basit değil. Oyunun açık dünyası içerik ve tasarım anlamında döneminin başyapıtlarından birisi. Her bir taşın altına hikaye kırıntısı serpiştiren Bethesda, döneminde kendinden çokça bahsettirmiştir. Açık dünyasında karşılaşacağınız rastgele olaylar dışında, maceranız boyunca karşınıza çıkan karakterlerin hikayeleri, gayet sıradan görünen bir evi keşfederken olayların bir anda dallanıp budaklanması, Skyrim’in en çekici özelliklerinden birisi haline gelmiştir. Hatta Skyrim’in bu yapısı yüzünden uzun bir süre boyunca “Bitmeyen Oyun” ünvanı takılmıştır.
Oyunumuz, Tamriel kıtasının Skyrim bölgesinde geçmektedir. Adları sadece efsanelerde geçen ejderhalar Skyrim’e geri dönmüşler, önlerine gelen her şeyi talan etmeye başlamışlardır. Nordlar, bu ejderhaları durdurabilen tek kişinin Dragonborn yani Akaviri kanından gelecek bir kurtarıcı olan Ejderdoğan olduğunu biliyorlardır. Ejderdoğanlar, ejderhaları öldürdükten sonra ruhunu çalabilen tek canlılardır. Bu sayede onları gerçek anlamda öldürebilirler. Ve tahmin edebileceğiniz üzere o Ejderdoğanın biz olduğumuzu anlamamız uzun sürmez. Ana hikaye kısmı da hemen bağlanır zaten; Skyrim’deki bütün ejderhaları öldür, ruhlarını çal ve halkı bu ızdıraptan kurtar. Açıkçası, Skyrim’i çok sevsem de, ana hikaye kısmının biraz da olsa basite kaçtığını düşünenlerdenim. Bunun sebebi de, ana hikayenin bize beklenen epikliği verememesinden kaynaklı olduğunu düşünüyorum. Aslında potansiyeli olan bir hikaye ancak sunum açısından biraz yavan kalmış gibi duruyor. Oyunun üç çeşit yan görevi var. Bunlardan biri klasik yan görevler, yani biriyle konuşup anlaştıklarımız. İkincisi lonca görevlerimiz. Skyrimde fazlaca lonca var. Bunlardan birkaçı Dark Brotherhood, Thieves Guild, Companions vs. Bunların her biri de birbirinden ayrı görev çizelgesine sahipler. Aynı zamanda Skyrim’de büyük bir savaş halinde olan İmparatorluktan veya Fırtınapelerinlilerden taraf olup, iç savaşa da dahil olabilirsiniz. Bu görevler de, bir oyunun ana görevi olacak kadar kaliteye sahipler. Sonuncusu ise random encounter dediğimiz, yolculuğumuz sırasında rastgele karşılaştığımız birtakım canlılar. İşte beni de tavlayan özelliklerden biri de budur. Çünkü bu görevleri haritada soru işareti ile göremiyorsunuz veya oyun size bu görevi almanız için bir ipucu vermiyor. Bunlarla, bir göreve giderken veya dümdüz seyahat ederken şansa karşılaşıyor, belki de dallanıp budaklanacak bir hikayeye ilk adımınızı atıyorsunuz. Bu özellik aynı zamanda sizi fast travel yapmaktan da alıkoyuyor çünkü oyunun dünyasında her an her şey ile karşılaşabileceğinizin mesajını alıyorsunuz.
Oynanış kısmında ise Skyrim bize büyük bir serbestlik sunuyor. Estetik anlamda animasyonlar biraz kütük kalsa da, oynanış şeklinizi kendiniz belirlemeniz, yukarda da defalarca üstüne bastığım serbestliğin bir kez daha ön planda olduğunu gösteriyor. Oyunda kesin çizgilerle belirlenmiş bir klas türü yok. Belli başlı bazı skillere vererek karakterinizi kendinize göre şekillendiriyorsunuz. İsterseniz ağır zırhlı bir savaşçı olun ya da hafif zırhlı bir suikastçi. Veya düşmanlarınızı yayla uzaktan avlayın. Ya da hiçbir ekipmana bağlı kalmadan mistik büyülerinizle düşmanı alt edin. Bunların hiçbiri olmak istemiyor musunuz ? O zaman da kendiniz bir şeyleri harmanlayarak oynayın. Dediğim gibi, klaslar arasında ayırıcı bir çizgi yok. İstediğiniz her şey olabilirsiniz. Bunun dışında oyunda belli başlı meslekler de var. Mesela bir demirci olup kendinize en iyi zırh ve kılıçları üretebilirsiniz. Veya bir simyacı olun ve zehirli iksirler yaratın. Efsunlaşmada ustalaşıp silahlarınıza ekstra büyüler takının. Bunların hepsini, oyunun istediğiniz safhasında ustalaşarak yapabilirsiniz. Skyrim, burada da sizi başka bir karakter açmaya zorlamadan yapmanıza imkan tanıyor.
Skyrim’in bendeki yeri ise çok ayrıdır. O zamanlar XBOX 360’ımda oynayacak oyun bulamamış, sıkılmaya başlamıştım. Ardından internet üzerinden yaptığım bir araştırma ile Skyrim’i gördüm. Ertesi günü bir elektronik mağazasına gidip hemen almıştım. Ve oynamaya başladığım gibi de zamanın nasıl geçtiğini anlamamıştım. İnanılmaz bir bağımlılık yapmıştı. Hatta o kadar sevmiştim ki, bir dönem introdaki bütün diyalogları ezbere biliyordum artık. Konsolda oynadığım tek oyun haline gelmişti artık. Başka hiçbir oyun bana Skyrim’in yaşattığı hazzın çeyreğini veremiyordu. Sonrasında çıkan yeni versiyonlarını da kütüphaneye eklemiş, delilercesine oynamıştım. Skyrim, benim için artık bir güvenli bölge haline gelmişti. Ne zaman sıkılsam, üzülsem, açar bir Skyrim oynar kendime gelirim.
1 Comment
Pingback: Windows 11, Microsoft Lansmanıyla Duyuruldu - Tekcee